Deniz Ulaştırma İşletme Mühendisliği öğrencisi 19 yaşındaki Mustafa Koç geçtiğimiz hafta staj yaptığı gemide ölü bulundu. Akciğer enfeksiyonundan öldüğü belirlenen Koç’un 18 gün boyunca günde 20 saat çalıştırıldığı ve kimyasal kalıntılar içeren bir tankı temizlemek zorunda bırakıldığı iddia ediliyor. Stajyer gemi çalışanlarının çalışma şartlarının nasıl meslek hastalıklarına yol açabileceğini izlemek için Deniz Ulaştırma Bölümü’nden ismini paylaşmak istemeyen bir stajyer ve bir yeni mezunla söyleşi yaptık. Söyleşide takma isimler kullanılmaktadır.
Bir gemicilik öğrencisinin mezun olmak için ne kadar staj yapması gerekir?
Metin: 12 ay. Birinci sınıfı tamamlayıp mühendislik derslerini tamamlayan kişi 2.5 aylık bir staja gider. İlk stajı odur. Ben ilk stajımı İDO’da yapmıştı. İDO tüm stajyerlerini torpille alıyor. Torpille aldığı stajyere de üniforma parası, yol parası, yemek parası vermeden tam zamanlı çalıştırır. Ben İDO’da çalışırken gemiciler bana yemek ısmarlıyordu.
İDO’nun alternatifi nedir?
Seda: Ben ilk stajımı kuru yük gemisinde yaptım. 81 gün Akdeniz ve Karadeniz’de çalıştım. Harika bir staj oldu ama hepimiz böyle şanslı olmuyoruz tabii. Onun dışında kabotaj sefer yapan gemilerde çalışılabiliyor. Mesela Ambarlı Topçular Bandırma arasında çalışıyor stajyerler.
Metin: Staj bulmak çok zor. Öğrenciler aylarca bedava çalışacağı bir gemi bulmak için büyük çaba harcıyor. Mesela staj isteyen biri geliyor “Gemide yatacak yer yok” diyorum, “Abi nerede olsa yatarım” diyor. Çok iyi biliyorum o hali çünkü aynı cümleyi öğrenciyken ben de kuruyordum. Ama tabii işler öyle yürümüyor. Birine “gel burada yat” diye gösterdiğin yer kapalı, hijyenik olmayan bir ortamsa nasıl yatsın? Öğrencinin staj bulma zorunluluğu, gemilerde çok kötü bir sömürü olarak geri dönüyor ona. Öğrenci o gemiye muhtaç olduğu için gemi çalışanları en pis işleri stajyerlere yüklüyor. Hem iş tanımı yok, hem şikayet edeceği bir merci yok hem de buraya muhtaç sonuçta.
Bir stajyer gemide hangi görevleri üstlenir?
Seda: Nöbet tutulur, harita düzenlemesi yaptırılır, güvenlik ekipmanları kontrol ettirilir, evrak işleri getir götür yapılır bunlar standart işler. Bunlar haricinde stajyere normalde gemicinin işi olan ambar yıkama işleri verilir, gecenin ikisinde üçünde tost yapmaya, çay getir götüre yollanır. Ben şanslı bir staj geçirdim ama bir sürü arkadaşım tüm stajı boyunca başka kimsenin yapmak istemediği en kötü işleri yapmış.
Metin: Şimdi ben burada daha yetkili biri olduğum için istesem Seda’ya kamaramı temizletirim. O da bana karşı hakkını arayamaz. “Yapmıyorum” dediği anda güle güle. Mezun olmak için stajını tamamlamak zorunda. Stajını tamamlamak için burada söylenen işi mantıklı mantıksız yapmak zorunda.
Ortalama bir gemide kaç farklı iş kolu var?
Metin: Makine, güverte, köprü üstü ve yemekhane vardır.
Makine konusundan başlayalım. Nasıl meslek hastalıklarıyla karşılaşabiliriz.
Metin: Makine bölümü iş kazalarının en sık olduğu bölüm. Makine bölümünde bir dünya kesici delici aletle çalışılıyor. Öte yandan hiç durmayan bir gürültü içinde, makinelerin yarattığı sıcağın ortasında ve bitmeyen bir mazot kokusu içinde çalışıyorlar. Kısacası bir insanın dikkatli ve sağlıklı biçimde düşünmesini engelleyecek tüm faktörlerin ortasında yüksek devirli kesici delici aletlerle çalışıyorlar. Birkaç yıl boyunca makinede çalışmış herkesin işitme kaybı vardır. Kulaklık da taksalar kâr etmiyor. İşitme kaybı tüm makinecilerin yaşadığı standart meslek hastalığıdır.
Güverteye geçelim.
Metin: Güvertede sürekli boya ve tiner kullanılır. Sık sık da kapalı ve havalandırmasız alanlarda kullanılması gerekir. Havasız alanda tiner ve boya dumanının içindesin, çalışırken gözlerini açık tutamayacak hale geldiğinde çıkman gerektiğini anlarsın. Gözlerin kan çanağı olduğunda çıkar dinlenir geri döner devam edersin. Açık alandaki raspa boya işleri yağmur yağacağı için kışın yapılmaz. Yaz aylarında güneşin altında yapılır. Tüm gününü güneş ışığı altında geçirmenin de cilt kanseri açısından tehlikeli olduğunu biliyoruz.
Köprü Üstü:
Metin: Burada sürekli vibrasyon vardır. Kemik erimesi için birebir. Bir de GPS, radar falan yüksek radyasyon içeren aletler bu bölümdedir.
Geçtiğimiz gün bir stajyer gemi çalışanı (Mustafa Koç) yaptığı stajın sebep olduğu bir hastalık sonunda hayatını kaybetti. Stajyerlere nasıl görevler yükleniyor ki kısa zaman boyunca çalıştığı bir işte meslek hastalığı yaşayıp hayatını kaybedebiliyor?
Metin: Mesela ticari gemilerde “minimum safety limit” denen bir limit vardı. Bu gemi inşa edilirken minimum 15 kişiyle idare edileceği düşünülüyorsa o gemiye 15 işçiye göre kamara yapılır. Anladığım kadarıyla Mustafa gemiye katıldığında minimum mürettebat sayısını tutturuyorlar. Ama gemi korsan bölgesine girdiği için guard (gemiyi korumakla yükümlü silahlı çalışanlar) almak zorunda kalıyor. Dolayısıyla kamaralar yetersiz kalıyor ve yasak olmasına rağmen Mustafa’yı uyuması için revire gönderiyorlar. Revir gece uyunması için tasarlanmış bir yer değil. Havalandırması yetersiz ve olanlar da sökülmüş. 45 derece sıcakta havasız bir ortamda uyumaya çalışıyor. Bir de zaten çocuğun günde uyuduğu saat 4 saat. 20 saat çalışıyor, 4 saat uyuyor, 20 saat çalışıyor 4 saat uyuyor. Kendisi notlarına böyle yazmış ki yüzde yüz inanırım. Ben de aynı şartlarda çalıştım sonuçta.
Sonra ne oluyor?
Metin: Mustafa her gün 20 saat çalışmaya devam ederken bir de kimyasal tanklarının içine girip kalan kimyasalları temizlemesi isteniyor. Koruyucu ekipman verdiler mi bilmiyoruz ama kendi stajlarımdan biliyorum ki vermemiş olma ihtimalleri yüksek. Mustafa da isteyememiştir. Her gün 20 saat çalışınca değil ekipman istemeyi kendi adını bile hatırlayamıyor insan. Neyse, 18 gün hasta kaldıktan sonra Hindistan’da çok kötü bir otele gönderilmiş. Milyar dolarlık devasa firmalar, hasta mürettebatının otel parasından tasarruf etmenin peşinde… Otopsi raporunda akciğer enfeksiyonundan öldüğü yazılmış. Akciğer enfeksiyonu kalp krizi gibi bir anda oluşacak bir hastalık değil. Bu çocuk bir süreç yaşamış, hasta olduğunu görmüşler ama üstüne gitmemişler belli ki. Kimse umursamamış ve aynı tempoda çalıştırmaya devam etmişler.
Mustafa gemide ağır bir hastalık geçirmiş. Bir stajyer gemide ağır bir hastalık geçirdiğinde ne yapılır ne hakları vardır?
Metin: “Çekmek” diyorlar o duruma. Hastaysan seni Türkiye’ye çekebilirler (geri gönderebilirler). Ama mesela gemi Avrupa’ya gidiyor. İstediğin kadar hasta ol. “Burası çok pahalı çekemeyiz seni” diyorlar. Hem seni gönderecekler bunun masrafı var, hem oradan yeni birini gemiye almaları lazım ama eleman ücreti yüksek. O masrafa girmek istemiyor adamlar. Gemide ölmeni beklemeyi tercih ediyorlar.
Seda: Ben İtalya’dayken İstanbul’a dönmem gerekti. Uçak bileti, transit vize, acente ücreti, vb. dönüş masraflarını maaşımdan kestiler. Ben o gemide 81 gün boyunca çalıştım, ilk 30 günlük maaşımı almıştım. Kalan 51 günlük maaşıma beni İtalya’dan İstanbul’a çektikleri için el koydular.
Metin: Bir de şu var mesela: Hastalanıyorsun diyelim gemide, doktora görünmek istesen surat yaparlar, ilaç istesen surat yaparlar. Zaten stajyersin sesin çıkmıyor, sen de geçip kenarda oturuyorsun. Geçiştiriyor, çocuk muamelesi yapıyor sana.
Mustafa’yla aynı şartlarda çalıştım demiştin. Sen neler yaşadın?
Metin: Günde 18 saat çalıştırılıyordum. Zaten uykusuzluktan ve yorgunluktan ruh gibi dolaşıyordum. Herhangi bir şeyi muhakeme edemiyorum, ne derlerse düşünmeden koşuyordum. Beşinci aya gelince elim ayağım tutmaz olmuştu. Sürekli ayağım uyuşuyordu, yere basamıyordum. “Ben burada ölürsem kurtulurum.” diye düşünmeye başladım. Mustafa, çalıştığı şeyleri gün gün not etmiş. Fotoğraflamış. Ben de aynı şeyi yapmıştım. Prosedür eksikliklerini not etmiştim. Hukuksuzluğu görünce elimden gelen tek şey oydu. Ama yarın başıma bir şey gelirse bunların işe yaramayacağını da biliyorum. Karşımdaki adamlar güçlü armatör sonuçta. Mahkemeye çıksak “Stajyer yalan söylüyor” der geçerler. Zaten herhangi bir şeyi yapmayı reddetsen “Rapor tutarız, bir daha bu sektörde iş bulamazsın” diye tehdit ediyorlar.
Bu ilk stajın mıydı?
Metin: Evet, ilk staj günümde gemiye ilk bindiğim anı hatırlıyorum. Ortamda çok ağır bir koku var. Hayatım boyunca almadığım bir koku. Derince’den Romanya’ya kimyasal taşıyacak bir tanker. “Bir gün uyu sen dinlen.” dediler. Ertesi sabah uyandığımda gemicilerden birisi istifa etti. Muhtemelen yükten korktu. İkinci kaptan beni çağırdı “Gemici gitti onun işinde sen çalışacaksın.” dedi. Ben de çalışmayacağımı söyledim. “Bana ayda 300 $ ödüyorsunuz, çıkan gemici ayda 1500 $ alıyordu.” dedim. Tartıştık falan, “Her yere duyururum, bir daha bu sektörde iş bulamazsın” diye beni tehdit etti ve sonunda ben de kabul ettim. Bugünkü aklım olsa kabul etmem tabii ama 19 yaşında toyum daha… Gemideki o ağır kokunun kaynağı geminin tankı ve biz içine girip dört gün boyunca o tankı temizledik. Dördüncü günün sonunda denetlemeci geldi, kafasını tanka soktu, bir kokladı “Bu tanka yük yüklenmez” dedi. Düşünün biz o tankın içinde dört gün boyunca temizlik yaptık, adam temizlenmiş haline baktı ve kimyasalı oraya sokmaya değer görmedi. Devamında da 24 saatten uzun çalıştığım günler oldu.
Standart bir günün nasıl geçiyordu?
Metin: Sabah 03.50’de uyanıp 08.00’e kadar köprü üstünde ayakta nöbet tutuyordum. 08.00’de kahvaltımı edip 17.00’ye kadar güvertede çalışıyordum. Çekiç salla, hortum çek, hortum sok, aşağı in, yukarı çık falan… Artık sallanmaya başlıyorum ama yine uyumak yok. Yukarı köprüye çıkıp 20.00’ye kadar yine nöbetim var. Artık bitik hale gelince 20.00’den 03.50’ye kadar uyumama izin veriyorlar. Ortalama beş saat uyuyordum, kalan vakitte de hiç dinlenmeden çalışıyordum. Bu böyle hiç şaşmadan beş ay devam etti. Ben de kolayına pes etmem, dayandım yani. Sonunda vücudum pes etti. Sol ayağım uyuşuyordu, 4 – 5 gün sol ayağıma basmadan çalıştım. Sonunda “Ben gidiyorum” dedim. Bugün bakınca anlıyorum. Ben gemide hem gemicilerin yaptığı en pis işi yapıyormuşum, hem de alkolik ikinci kaptanın bütün görevlerini yerine getiriyormuşum. Düşünsenize tehlikeli kimyasal taşınıyor bu gemide. 19 yaşındayım, hiçbir şey bilmiyorum, günde 16 saat çalışıyorum üstüne gemiyi ben kullanıyorum. Allah korusun bir şey olsa denizi kirleteceğim ayrı, gemide çalışan onca insanın hayatı var ayrı, ölecek onca balığı var ayrı… Hidrokarbon taşıyorduk o tankerde. 12 derecede patlayacak yük. Bomba gibi bir şey. Bir noktada dayanamayıp dilekçe yazıp alkolik ikinci kaptanı şikayet ettim: “İkinci kaptan kapalı mahal usulüne uymuyor, herkesin hayatını tehlikeye atıyor.” Aynı gün dilekçemi buruşturup yüzüme attılar. Birinci kaptan gelip “Bak burada işler böyle yürür, biz yıllardır böyle çalışıyoruz” diye beni ikna etti. Keşke ikna olmasaydım.
Kimyasal taşıyor olmak çalışma şartlarında neleri değiştiriyor?
Metin: Gemideki ağır işleri yapanlar için önemli olan kimyasal taşımaktan ziyade sıvı yük taşımak. Sıvı yük taşıyan tankerler çok hızlıdır. Yükler çok hızlı boşaltılır, hemen tankı temizlemen gerekir ve hemen yeni yük alıp yoluna devam edersin. Bu hız, ayak işlerini yapan kişiler için daha yorucu ve zorlayıcı olması anlamına geliyor. Zaman çok kısıtlı. Kira ödüyorsun, yetiştiremezsen şirket ceza ödeyecek, onu da belki çalışanların maaşından kesecek…
Seda: Tabii bütün dünyada sıvı yük taşınıyor ama böyle patır patır insanlar ölmüyor. Burada farklı bir ihmal de söz konusu. Geminin sorumlu kişisi personeline taşınan yük hakkında yeterli bilgi vermemiş olabilir. Nasıl teçhizatlar kullanılması gerektiğini söylememiş olabilir. Orada olmadığımız için bilemiyoruz tabii. Bu arada bildiğim kadarıyla stajyerlerin kimyasal tanklarına ve diğer tehlikeli yerlere girmesi yasak.
Stajyerlerin çalışma şartları hakkında konuşalım biraz daha.
Seda: Şu an yaptığım stajdan bir öncekini anlatayım size. Ruslardan devralınmış bir gemide çalışmaya başladım. Dört stajyer birlikte başladık. Hiçbirimiz ücret almıyoruz. Gemi leş gibi bırakılmış. Her tarafı çöp ve moloz dolu. Bize dediler ki: “Haydi gemiyi temizleyin”. Bir hafta boyunca sineklenmiş çöpleri temizledik, içine çimento boşaltılmış çöp kovalarını taşıdık, kamaraları, yolcu kısmını, her tarafı temizledik. Çuvallarca çöp ve moloz çıkarttık. Bu arada ne eldiven ne tulum hiçbir şey verilmedi bize. Ben staja gelirken yanımda inşaat eldiveni getirmiştim onları kullandım. Neymiş biz burada gemicilik öğreniyoruz. Yerinde duran bir gemiye sadece temizlik yaptırtmak için dört tane stajyer almışlar belli ki. Bize hiçbir ücret ödenmeden temizletilen gemi şimdi tersaneye gitti, yolcu salonunun yenilenmesi için 70 bin TL para ödenmiş.
Metin: Stajyer dediğimiz kişi gemideki en son adamdır. Ama bunlar ne yapıyor? Bedava iş gücü diye her yere stajyeri yolluyor. Kaptan 5.000 $ para alıyorsa stajyer belki 100-200 $ alıyordur belki onu da almıyordur. Gemilerde “kapalı mahal prosedürü” diye bir prosedür vardır. Bir sıvı tankına önce ikinci kaptan girer, ölçüm yapar ve imza atar. Stajyer o tanka girecekse ikinci kaptan eşliğinde bu ölçümlerden sonra girebilir. Tankın içinde kim çalışacaksa, çalışacağı saatler kayıt altına alınır, tüm süreç kontrol ve kayıt altında ilerler. Bizim kaptanlarımız güya çok deneyimli kaptanlar oldukları için kendi ofisinden çıkmadan tüm evrakları usulünce doldurur, “Siz çalışın çalışın” diye aşağıdakileri kendi haline bırakır. Bu tankerlerin girişine bir kamera konup denetlenmesi çok kolay. Benim bugüne kadar çalıştığım tüm gemilerde kamera vardı ama hiçbirisinin çalıştığını görmedim. Sizce neden yapılmıyor bu?
Stajyer gemiciler üstünde başka nasıl usulsüzlükler uygulanıyor?
Metin: Mesela fırtınalı havada personel dışarı çıkartılmaz derler. Böyle durumlarda güverteye stajyeri gönderiyorlar: “Git halatı düzelt, şunu bunu yap” diye. Stajyerlerin uyuma saati yoktur. “Sen ilerde kaptan olacaksın” diye gaz verip 30 saat aralıksız çalıştırdıkları oluyor. Tek zorluğu iş de değil, gemide herhangi biri sinirliyse gider sinirini stajyerin üstünden çıkartır. Ayrıca stajyere kıyafet verilmez, koruma ekipmanı verilmez “Gitsin eldiveni bulsun gelsin” diyorlar. Armatör, bir eldiveni bile külfet olarak görüyor genellikle.
Seda: Bir arkadaşım seyir esnasında babaya oturduğu için köprüye çıkıp bekleme cezası verilmiş. Düşün açık bir denizde geminin tepesindesin, rüzgârdan korunaksız bir yerdesin. Hem açık denizin rüzgârı var hem de gemi seyir halinde. Orada on saniye bile durmak çok zordur. Çocuk hiçbir amaca hizmet etmeden dört saat boyunca orada bekletilmiş.
Metin: Bir de mesela stajyer gemiye geldiği zaman gemideki en kötü yatak, en alttaki en küçük, en pis kamara ona verilir. Oralarda doğal havalandırma yapılamadığı için klima sana ne basarsa onu soluyorsun. Bunların bakımı da yapılmadığı için içinde milyar tane bakteri ürüyor. Zaten 3-4 saat uyku uyuma hakkı var, onu da genellikle hayvanın durmayacağı pis bir yerde yapmak zorunda. Müthiş mobbing var zaten. Düşünün ilk defa denize çıkmışsınız, 19 yaşındasınız, ailenizden uzaktasınız. Canı sıkılan sana bulaşıyor, azarlıyor, çamaşırını yıkatıyor, belki dövüyor. Çocuk kimle konuşacak, kime şikayet edecek kimse yok. Mecbur gelmiş gıkını çıkartamıyor.
Seda: Kadınların durumu bambaşka tabii. Kimseyle samimi olamam ben gemide çalışırken. İlk stajımda bir çalışanla biraz samimi olmuştum. Ona da “abi” diyordum. Hemen sonra gelip yanağımı sıkmaya falan başladı. Böyle problemler olmasın diye pek çok firma kadın stajyer kabul etmiyor zaten.
Peki, tüm bu süreç denetlenmiyor mu?
Seda: Aşağı yukarı her limanda PSC (Port State Control) denen denetleyiciler çalışır. Gemilere baskın yapar, altını üstüne getirir her tarafı kontrol eder. Tabii denizcilerin çok hoşuna gitmez. Tahmin edeceğiniz gibi çok rüşvet döner o işlerde. Aslında denizcilikteki bütün işlerde çok fazla rüşvet döner. PSC gelip gemiyi kontrol ettiğinde 30 tane hata bulup bunları raporlarsa o gemi bağlanır. Sonra kaptanla yukarı çıkıp rüşvet pazarlığı yaparlar.
Metin: Eğer Mustafa Koç kimyasal tankının içinde ölmüş olsaydı ne olurdu size anlatayım: Mesela biri tankta ölüyor, tanka giriş prosedürü düzenlenmediği ve üstünde ölen kişinin imzası olmadığı için adamı hemen kamarasına taşıyorlar, “Kamarada öldü” diyorlar. O gemide vicdanı olan birileri olsa da konuşsa keşke… Mesela eski çalıştığım bir gemide spiralle kolunu kesen biri vardı, adamı hastaneye kaldırıyorlar, mesai arkadaşları kamarasına boş içki şişeleri bırakıp “Sarhoştu, güvertede yürürken benim spiralimin üstüne düştü.” diye yalancı şahitlik yapıyor. Kolunu kaybeden adamın mesai arkadaşları 10000 $ para karşılığında için bu yalanı söylüyor, o adam da hakkını savunup tazminat davasını kaybediyor.
Tüm bu anlatılanlara karşı stajyerlerin bir şikayet mercii var mı? Okul, Çalışma Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı, SGK…
Seda: Türkiye iş kanunlarında stajyerin bir yeri yok. Ben staja başladığımda kanun beni intörn öğrenci olarak gösteriyor. Bu yüzden meslek hastalıkları hastanesinden faydalanamıyorum. Okul beni sigortalıyor, o da iş kazasına karşı şirketi ve okulu korumak için yapılıyor.
Metin: Stajyerken bilmiyordum, sonra öğrendim bu raconu, gemide sana bir iş verildiğinde o işin tehlikeli olduğunu ya da usulsüz olduğunu düşündüğün zaman evrak isteyeceksin. Kaptan diyor ki: “Koçum hadi git şurayı boya.”, ben de diyorum ki “Beni bu işle görevlendirdiğine dair bana bir evrak ver.” O noktada verdiği işin sorumluluğunu alıyorsa bu emri yazılı şekilde verir. Yoksa zaten “Tamam sen yapma bu işi öteki yapsın” derler.
Editör: Fevzican Abacıoğlu
Yorum Yapın