COVID-19 salgınının başta sağlık emekçileri olmak üzere çalışmak zorunda olan kesimde ortaya çıkarttığı olumsuz sonuçlarla sık karşılaşıyoruz. Ölüme kadar varan bu sonuçlar sebebiyle Çalışanları Öldüren COVID-19 Meslek Hastalığı Olarak Kabul Edilsin! başlıklı imza kampanyasını başlattık. Bu kampanyayla işi sebebiyle virüse maruz kalan ve virüsten korunmaya yönelik önlemlerin sağlanmaması nedeniyle hastalığa yakalanan tüm çalışanların meslek hastalığından doğan haklarını almalarını amaçlıyoruz.
COVID-19 pandemisi 11 Mart’tan beri kimi zaman yükselerek kimi zaman düzelme evresine girildiği söylenerek devam ediyor. Mart ayında #Evdekal hashtag’iyle sloganlaştırılan ve Mayıs’a kadar devam eden süreçte hızlı ve etkili tedbirler alınmış; Haziran ayından itibarense getirilen kısıtlamalar esnekleştirilmişti. Son gelinen süreçte de maske takmak ve sosyal mesafeye dikkat etmek vurgulanarak, bireylerin inisiyatifine bırakılmış önlemlerle süreç ilerlemeye devam ediyor.
Sağlık Bakanlığı’nın 2 Eylül tarihinde paylaştığı veriye göre 29.865 sağlık çalışanı COVID-19’a yakalanmış ve 52 sağlık çalışanı da hayatını kaybetmiştir. 14 Ekim’de açıklanan yeni verilere göre ise testi pozitif çıkan sağlık çalışanı sayısı 40 bini geçmiş ve 107 sağlık çalışanı hayatını kaybetmiştir. Paylaşılan verilerin semptomatik kişi sayısını mı asemptomatik olanları mı içerdiği bilinmemekle birlikte bu rakamların sağlık alanında çalışan herkesi kapsamadığı da belirtilmelidir. Örneğin, hastanedeki kat görevlisi, temizlik işçisi, çamaşırcı, aşçı bu rakamlara dahil değildir. Bu yüzden kanımızca eksiktir. Türk Tabipleri Birliği’nin 16 Ekim’de paylaştığı verilere göre salgınının başlangıcından itibaren 50’si hekim olmak üzere 113 sağlık çalışanı; 16 Ekim’den bugüne gelindiğinde ise 15 sağlık çalışanı hayatını kaybetmiştir.
Sağlık emekçilerinin yanı sıra salgın süresince market ve kargo çalışanlarının koşulları ağırlaşmış ve yakın temas kurarak işlerini sürdürdükleri için virüs tehlikesiyle karşı karşıya kalmışlardır.
Bununla beraber çalışmaya devam eden ve salgın öncesinde de sağlıklı, güvenli çalışma ortamının yeterince sağlanmadığı tekstil, inşaat, seramik, kimya, metal gibi sektörlerdeki işçilerin birçoğu da ekonomik kısıtlılıklar nedeniyle çalışmaya devam etmiştir. Bu sektörlere dair edinilen bilgiler işçilerin sosyal mesafe olmaksızın çalıştıkları, ücretsiz yıllık izne çıkarıldıkları, çalışmaya zorlandıkları, ücretlerini alamadıkları ve COVID-19’a yakalanmaları durumunda sorumluluğun kendilerine ait olduğunu belirten kağıtlar imzalamaları için işverenler tarafından baskıya uğradıkları yönündedir.

Bu ve buna benzer sıralanabilecek koşullar, bu imza kampanyasını başlatmamızda etkili olmuştur. Sosyal Güvenlik Kurumu’nun 7 Mayıs’ta yayınladığı genelgede COVID-19’un meslek hastalığı ya da iş kazası niteliği taşımadığı ve hastalık olarak ele alınması gerektiği belirtilmiştir. Bu yaklaşıma itiraz ediyor ve COVID-19’un meslek hastalığı olarak tanınmasını talep ediyoruz. Bu talep, meslek hastalığının tanımı çerçevesinde makul ve meslek hastalığının tespiti açısından da mümkündür. İlk olarak, SGK’nın tanımına göre “sigortalının çalıştığı veya yaptığı işin niteliğinden dolayı tekrarlanan bir sebeple veya işin yürütüm şartları yüzünden uğradığı geçici veya sürekli hastalık, bedensel veya ruhsal engellilik halleri” meslek hastalığıdır.
Meslek hastalığının tanınmasına yönelik kampanya, salgın süresince çalışan ve COVID-19’a yakalanan herkese meslek hastalığı tanısı konulmalı gibi bir amaç gütmemekte; meslek hastalığı tanısı konulabilmesi için gerekli olan illiyet bağının incelenmesini amaçlamaktadır. Bu yönüyle bakıldığında bir sağlık çalışanının yaptığı işin niteliğinden dolayı COVID-19’a yakalandığını belirtmek ya da dezenfektan dışında bir önlem alınmaksızın 5 bin kişi bir tekstil deposunda çalıştırıldığında burada işçinin yakalandığı COVID-19 hastalığının işin yürütüm şartları yüzünden ortaya çıktığını iddia etmek şaşırtıcı olmayacaktır. Benzer şekilde hiçbir koruyucu önlem almadan ve eğitim vermeden, COVID-19 sebebiyle hayatını kaybeden insanları yıkamakla görevlendirilen imamın COVID-19’a yakalanarak ölmesi, işin niteliğinden ve işin yürütüm şartları yüzündendir. Bu noktada, doktorun, tekstil işçisinin ya da imamın COVID-19’a yakalanması hastalık diye nitelendirilerek geçiştirilemez.
Devletin çalışanları korumakla ve sosyal güvenliği sağlamakla yükümlü olduğunu hatırlatarak, sizleri de bu kampanyaya destek vermeye ve bu hak talebinin sesini yükseltmeye davet ediyoruz.
Yorum Yapın