Slider

LAW 1024x536 - İŞÇİ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ: YASALAR NE DİYOR?

İŞÇİ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ: YASALAR NE DİYOR?

SGK’nın istatistikleri göz önünde bulundurulduğunda iş kazaları ve meslek hastalıklarının doğru tespit edilemediği ve sayıların belirtilenden çok daha yüksek olduğu görülmektedir. Bu durumun, işçi sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için oluşturulan yasalar ve yönetmeliklerin uygulanmasıyla yakından ilişkisi vardır. Bu sebeple yürürlükte olan 6331 sayılı yasanın içeriğini inceliyor ve Av. Murat Özveri’nin görüşlerine dayanarak yasanın yeterliliğini tartışıyoruz.

Anayasanın 18, 49, 50, 51, 53, 54, 55, 56, 60, 61, 62 ve 173 sayılı maddeleri çalışma hayatının düzenlenmesiyle ilgilidir. Bu maddelerin bazılarına daha yakından bakacak olursak;

18. maddede hiç kimsenin zorla çalıştırılamayacağı ve 50. maddede kimsenin yaşına, cinsiyetine ve gücüne uygun olmayan işlerde istihdam edilemeyeceği belirtilmiştir. Yine 50. maddede dinlenmenin her çalışanın hakkı olduğuna; 56. maddede herkesin, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına yer verilmiştir.

51. maddedeyse çalışanların ve işverenlerin, kendi menfaatlerini korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma hakkına sahip olduğu ifade edilirken; sendika kurma hakkının millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâk ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebepleriyle kanunla sınırlanabileceği belirtilmiştir. Buna ek olarak 54. maddede “Siyasi amaçlı grev ve lokavt, dayanışma grev ve lokavtı, genel grev ve lokavt, işyeri işgali, işi yavaşlatma, verim düşürme ve diğer direnişler yapılamaz.” denilmektedir.

Halihazırda Anayasada yer alan maddeler işçi sağlığı ve iş güvenliğinin sağlanması açısından yeterli görülebilecek niteliklere sahipken, yasalara uygun davranılmaması sonucunda büyük sorunlar oluşabilmektedir. Bunlardan biri, 11 Mart 2012’de Esenyurt’ta bir inşaatın şantiyesinde işçilerin çadırlarında çıkan yangındır.* Bu yangının sonucunda 11 işçi hayatını kaybetmiş ve işçi güvenliği tartışmaları yeniden gündeme taşınmıştır. 

Devamında 20 Haziran 2012 tarihinde 6331 sayılı kanun kabul edilerek; bu kanunun “kamu ve özel sektöre ait bütün işlere ve işyerlerine, bu işyerlerinin işverenleri ile işveren vekillerine, çırak ve stajyerler de dâhil olmak üzere tüm çalışanlarına faaliyet konularına bakılmaksızın uygulanır.” ifadelerine yer verilmiştir. Ancak kanun;

  • Fabrika, bakım merkezi, dikimevi ve benzeri işyerlerindekiler hariç Türk Silahlı Kuvvetleri, genel kolluk kuvvetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığının faaliyetlerini,
  • Afet ve acil durum birimlerinin müdahale faaliyetlerini,
  • Ev hizmetlerini,
  • Çalışan istihdam etmeksizin kendi nam ve hesabına mal ve hizmet üretimi yapanları,
  • Hükümlü ve tutuklulara yönelik infaz hizmetleri sırasında, iyileştirme kapsamında yapılan işyurdu, eğitim, güvenlik ve meslek edindirme faaliyetlerini kapsamamaktadır.

imece4 300x169 - İŞÇİ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ: YASALAR NE DİYOR?

2015 yılında 5510 sayılı yasada yer alan  değişiklikler ise ev hizmetlerinde çalışanların durumunda değişiklik yaratmıştır. Ek madde 9 uyarınca, ev hizmetlerinde ayda on günden fazla çalışanlar sigortalı çalışanların tümüyle aynı haklara sahip olacaklar; iş kazası ve meslek hastalığı primleri ödenecektir. İmece Ev İşçileri Sendikası ise iyileştirme olarak değerlendirilebilecek yasanın suistimale açık olduğuna dikkat çekmektedir. On günden fazla- on günden az ayrımı, bütün çalışanların on günden az çalışıyormuş gibi gösterilmesinin önünü açabilecek olmakla birlikte ev işçilerinin büyük bir kısmı, belli bir evde ayda on günden fazla zaten çalışmamaktadır. Ayrıca 510 sayılı yasaya göre, bir gün dahi çalışan işçi sigortalı olmalıdır. Bu haliyle eklenen 9. madde, uluslararası sözleşmelere aykırı olmakla birlikte kendisiyle de çelişkilidir.

29-30 Kasım 2019 tarihinde düzenlenen “7. Yılında İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunun Değerlendirilmesi Sempozyumu” konuşmacıları tarafından da eleştirilen 6331 sayılı yasanın, sosyal tarafların mutabakatını sağlamadan çıkarılmış olduğu; işverenlerin ve piyasa faktörlerinin beklentilerine cevap verdiği belirtilmiştir. Örneğin, iş güvenliği uzmanı “İş sağlığı ve güvenliği alanında görev yapmak üzere Bakanlıkça yetkilendirilmiş ve iş güvenliği uzmanlığı belgesine sahip kişi” olarak tanımlanmıştır. TMMOB’un raporunda, bu tanımla birlikte iş güvenliği uzmanlığının herkese açıldığı belirtilerek, işçi sağlığı ve iş güvenliği hizmetlerini yerine getirmekle görevli mühendis ve hekimlerin örgütlendiği TMMOB ve TTB’nin yasada yapılacak düzenlemelerde taraf olarak sayılmadığına dikkat çekilmiştir.

Konuyla ilgili olarak görüştüğümüz Av. Murat Özveri’nin yorumları ise şu şekildedir;

“İşçi sağlığı ve iş güvenliği mevzuatına ilişkin ilk düzenleme Dilaver Paşa Nizannamesi’dir. 1860’lı yıllardan bugüne düzenlemelerin hiçbirisi gerçek anlamda kanunun çıkmasına neden olan sosyal sorunun çözümünü sağlayabilecek etkinlikte ve yeterlilikte asla uygulanmamıştır hatta uygulanabilecek şekilde kurgulanmamıştır. İşverenin kanunun gerekliliklerini yerine getirmediği durumda yükleneceği maliyet, kanuna uygun davrandığında yüklendiği maliyetten daha düşük olabildiğinden, işveren sorumluluklarını yerine getirmemeyi daha karlı bulmaktadır.  Dolayısıyla bir kanunun uygulanmasını denetleyecek olan, mekanizmalar ve yaptırımlardır. 6331 sayılı kanunda yer alan maddelerin hiçbirisinde içsel denetimin yani sorunun öznesi olanın, denetim yapmasını sağlayacak düzenlemeler yer almamıştır.

Yasaya göre, işçinin işçi sağlığı ve iş güvenliğine aykırı bir düzenlemeyle ilk karşılaştığı andan itibaren itiraz hakkı vardır ama bunun bedeli işten atılmaktır. Bu sebeple, bedeli işten atılmak olan bir durumu hak olarak nitelendirmek gerçekçi görünmeyecektir. Bu durumda ne olur? Kuralın kendisi işçinin aleyhine işler. İşçiye “Bu işi maskesiz yapmaman gerekirdi.” derler. Ancak o maskeyi işçiye tahsis etmesi gereken, işveren. İşçi, “Maskem yok, ben bu işi bu koşullarda yapmam.” dediği anda ertesi gün o işte çalışamaz.  Yani işçinin itiraz ettiği durumda onu koruyacak bir mekanizmayı öngörmeyen bir yasal düzenleme içerisindeyiz.

Bu koşulları sağlamak mümkündür tabii. Örneğin, bahsedilen olay Fransa’da meydana gelse, oradaki işçinin başına hiçbir şey gelmez çünkü orada yasal düzenlemelerin uygulanıp uygulanmadığını denetleyen yatay iş örgütlenmeleri vardır. İşçi temsilcisi ve işçi konseyleri iş güvenliğine sahiptir. İşveren onları işten atsa dahi ücretlerini ödemek zorundadır ve fabrikaya girmelerini engelleme hakkı yoktur. O yüzden işverenle karşı karşıya gelen işçilerin herhangi bir ekonomik yoksunluğa maruz kalma endişeleri yoktur. İşçinin sağlığının ve güvenliğinin korunmasının önemli bir yolu budur, ben buna içsel denetim mekanizması diyorum. Bu tür mekanizmaların olduğu durumda, iyi olduğunu söyleyebileceğimiz yasalar işlerlik kazanır. Ancak güvencesizlikten örgütsüz işçi sınıfına kadar varolan durum, yürürlükteki yasaların uygulanmasını da zorlaştırmaktadır.

Ayrıca mahkeme süreçlerinde akla hayale sığmayacak durumlar yaşanabilmektedir. Somut bir örnek vereyim: Direkte kaynak yapan bir işçi düşünün. Kurallara göre, işçinin platform, iskele gibi iş ekipmanları ile direğin üzerine çıkması gerekir. Ancak işveren koşulları sağlamıyor; işçi kaynak yapabilmek için ağaca tırmanıyor, bacaklarıyla ağacı kavrıyor, bir koluyla ağaca sarılıyor diğer eliyle de kaynak yapıyor. Bir süre sonra dirseğinde meslek hastalığı oluşuyor. Yargı sistemi de diyor ki: “Kişinin günlük hayatın iş dışında kalan sürelerinde de dirseğini bükerek kullanma alışkanlığı olabilir; işçi  %60 kusurludur.” Karara defalarca itiraz ediyorsunuz, en sonunda işçinin kusuru %40’a düşüyor.

Hukuk fakültesi 1.sınıfında şu öğretilir: Birine kusurlu diyebilmek için ya kanunun “Yap!” dediği bir şeyi yapmamış ya da “Yapma!” dediği bir şeyi yapmış olmak gerekir. Bu verdiğim örnekte işçinin kusuruna dair ne söyleyebilirsiniz? Evimde kolumu bükmemi engeleyecek bir kanun mu var? Böyle bir yükümlülük yok. Buna rağmen işçide kusur bulunuyorsa o zaman burada başka durumlar vardır. Bu çok açıktır: İlk olarak, eğer siz meslek hastalıklarının tamamına “meslek hastalığı” derseniz, SGK sürekli ödemesi gereken iş göremez geliri sebebiyle açık verir. İkinci olarak, emek yoğun üretim yapan sanayiciler, ödemeleri gereken tazminatlardan kurtulamaz. Bu yüzden işçi kazandığı davada bile alması gerekenin çok azını alabiliyor, aslında işveren kazançlı çıkıyor. Ancak ideolojik olarak saptanan şey, işçi mahkemelerinin işçiyi koruduğu oluyor. Asla doğru değil, işçilerin yargı süreçlerinde haklarını aldıkları düşüncesi büyük bir yanılsama.”

 

Kaynaklar

*Bu yangının beş ay öncesinde verilen raporda, işverenin uygunsuzlukları düzeltmesi istenmiş ve devamında rapora uygun davranmayan işverenin ihmali sonucunda yangın çıkmıştır. Öyle ki, işçilerin kaldığı çadırlarda kullanılan elektrik kablolarının su ile temas ettiği raporlarda yer almıştır. bkz. İsmail Saymaz’ın 06.06.2014 tarihli haberi: http://www.radikal.com.tr/turkiye/esenyurt-yangininda-skandal-rapor-yanarak-olen-11-isci-de-kusurlu-sayildi-1195832/

TMMOB Makine Mühendisleri Odası İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Raporu: https://www.mmo.org.tr/sites/default/files/ISG%20raporu%202018.pdf

5510 sayılı kanun: https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2008/09/20080928-12.htm

6331 sayılı kanun: http://iskanunu.com/portal/wp-content/uploads/2012/07/6331-sayili-is-sagligi-guvenligi-kanunu.pdf

İmece Ev İşçileri Sendikası: http://evid-sen.org/wp-content/uploads/2015/09/wcms_229178.pdf

https://www.change.org/p/tbmm-ba%C5%9Fkanl%C4%B1%C4%9F%C4%B1-ev-i%C5%9F%C3%A7ileri-i%C3%A7in-sen-de-bir-%C5%9Fey-yapabilirsin

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası: https://www.tbmm.gov.tr/anayasa/anayasa_2018.pdf

3963 gösterim

Yorum Yapın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

MESLEK HASTALIKLARI NEDİR? Meslek hastalığı; işçinin çalıştığı veya yaptığı iş şartları nedeniyle ortaya çıkan geçici veya sürekli hastalık, bedensel veya ruhsal rahatsızlık halidir.