İşten atma yasağının kaldırılmasının ardından 6,5 yıldır çalıştığı Carrefour’daki işinden atılan Gülbin Demirel ile market işçilerinin sorunlarını, işten atılma sürecini ve mücadelesini konuştuk.
Kısaca kendinizden bahseder misiniz?
Gülbin Demirel, 33 yaşındayım, iktisat önlisans mezunuyum, Mardinliyim. Carrefour’da 6,5 yıldır çalışıyorum.
İşten atılma süreciniz nasıl gelişti?
Tez-Koop-İş şubeye bağlı sendikalı bir işçiyim ve o dönemde işçi temsilcisiydim. Market işçilerinin zorlu çalışma koşullarını düzeltmek için mücadele veriyorduk. “Haklarımız neler? Toplu sözleşmede neler yazıyor?” gibi konularda çalışmalar yapıyor ve örneğin fazla mesai ücreti ödenmediğinde ortak tepki gösteriyorduk. Bu işverenin de sendikanın da işine gelmeyen bir durumdu. Sendikalı olmamızı ya da haklarımızla ilgili çalışma yapmamızı gerekçe göstererek bizi işten atamayacakları için bahane arıyorlardı. Örneğin kasaya eksik para geliyordu, biz de sürekli arkamızı kolluyorduk.
Toplu sözleşme sürecimiz başladı. Sendika bize “Taleplerinizi hazırlayın süreç başlıyor.” dedi. Her taraftan örgütlenip ortak talepler gönderelim istedik ama bizim taleplerimiz karşılanmadığı gibi geçmiş kazanımlarımız da kaybedildi.
Kaybedilen kazanımlara örnek verebilir misiniz?
Önceden yakacak ve yıllık izin paraları, nakit olarak işçilere veriliyordu. Yeni düzenlemeyle bu paralar sadece Carrefour’da kullanılabilecek olan çeklere yatırıldı. Yakacağı çekle nasıl ödeyeceğiz? Çeklere yatırılan parayı da 12 taksite bölüyorlar ve her aya 300 lira gibi bir para düşüyor. Yıllık izne gidildiğinde ise yıllık 500-600 lira gibi bir nakit para geliyor. Bu durum bizim kıdem tazminatlarımızı ve ikramiyelerimizi de etkiliyor çünkü yardım adı altında yatırılıyor ve brüt maaş düşmüş oluyor. Yaptıkları uyanıklılık! Yakacak ve izin paralarını dahi kendilerine harcanacak şekilde düzenlediler ve sendika buna izin verdi. Önce “Bunlar bizim kırmızı çizgimiz, greve gidiyoruz” dedi sendika, 2 ay imzalamadı sözleşmeyi. Sonra bir gece “Toplu sözleşmeyi imzaladık.” diye mesaj geldi. “İmzalamasaydık daha çok hakkınız gidecekti, biz size iyilik yaptık.” dediler. O zaman ben niye sendikalıyım?
İşçilerin tepkisi ne oldu?
“Toplu sözleşmeyi geri çek!” başlıklı bir imza kampanyası düzenledik. İşten atma yasağı var, bizi işten de atamıyorlar. O süreçte ilk kez Carrefour yöneticileri “Ne gibi sorunlar görüyorsunuz? Ne istiyorsunuz?” diye sormaya başladılar. Biz bunun pek hayra alamet olmadığını düşündük ve haklı çıktık. Bu sorular herhangi bir dava sürecinde “Biz sorunların neler olduğuyla ilgilendik.” diyebilmeleri için bir hazırlıktı. Hemen ardından o dönem müdür yardımcısı olan ve sonradan mobbing sebebiyle istifa eden iş arkadaşım bana soruşturma açıldığını ama şimdilik gizli tuttukları bilgisini verdi.
Temmuz’un 1’inden sonra işten atma yasağı kalkınca işten atmalar da başladı. “Küçülmeye gidiyoruz ve seni işten çıkarıyoruz.” dediler. Ben de “Nasıl küçülmeye gidiyorsunuz? Pandemi sürecinde marketlerin ne kadar kar ettiğini herkes biliyor.” dedim.
“Tazminatını veriyoruz.” dediler. “Siz vermiyorsunuz. Ben çalıştım ve hakkım olanı alıyorum.” dedim.
Sendikanın da çalışmalarınızdan pek memnun olmadığını söylediniz. Biraz daha açıklayabilir misiniz?
Sendika haklarımızı öğrenmeye, örgütlenmeye yönelik çalışmalarımızı desteklemedi, hiçbir gerekçe göstermeden işçi temsilciliğimi aldı. Öncesinde tehdit de edildim. “Bizimle uyumlu çalışmazsan seni temsilcilikten alırız.” dendi çünkü ben, işçinin sendikayı zorlaması gerektiğini düşünüyorum, bunu dillendiriyorum da.
Sendikalar da şu da var: “Şucusun, bucusun, Kürtsün, şuna oy veriyorsun!” Benim açımdan ise hepimiz işçiyiz. Bizi bir araya getiren, yan yana durmamıza sebep olacak olan bu, başka bir ortaklığımız olmasına gerek yok. Ancak sendikalar toplumdaki ayrışmaların olmadığı yerler değil ne yazık ki.
İşten atılmalara karşı sendikanın tavrı nasıldı?
Şöyle açıklayayım: İşten atılanlar toplanıp sendikaya gittik, “Haklısınız.” dediler. “Sendika olarak ne yapacaksınız?” diye sorduk ve “Avukat buluruz.” cevabını aldık. Avukat bulmak da ne var? Avukatı ben de bulurum ama mesele işe iadeden ibaret değil. “Bir basın açıklaması, eylem vb. bir şey yapacak mısınız?” dedik. “Yapmamız lazım.” dediler. “Yanımızda olacak mısınız diye sorduk. Bu sefer de “Genel merkezle görüşmemiz lazım.” cevabını aldık. “Pazartesi günü yeniden geleceğiz.” diyerek ayrıldık yanlarından ve Pazartesi günü sendikaya gittiğimizde içeriye bile giremedik, bizimle görüşmediler. “Not yazın ya da randevu alın.” dediler. Biz zaten Pazartesi günü geleceğimizi söylemişiz, onlar da genel merkezle görüşeceklerini söylemişler. Ben işçiyim, işten atılmışım ve sendikadan içeri giremiyorum.
“Mesele işe iadeden ibaret değil.” dediniz. Ne istiyorsunuz?
İşçi kıyımını durdurmalarını istiyoruz. İşyerlerinde mobbingin durmasını istiyoruz. Eksik elemanla çalışan birçok yer var, işçi almalarını istiyoruz. İşe iade istiyoruz. İşyerinde tacizi meşrulaştırmamalarını istiyoruz.
Market çalışanlarının karşılaştığı meslek hastalıklarıyla ilgili bilgi verir misiniz? Ne tür sağlık sorunları yaşıyorsunuz?
Meslek hastalıklarımız o kadar çok ki… Ama hiçbiri görünmüyor. Örneğin kasada sabit duruyoruz ve hep aynı hareketi yapıyoruz. Bu yüzden birçok arkadaşım ameliyat oldu. Benim de kolumda ağrılar başladı. Ağrı dediğim, gece uyutmayan türde bir ağrı. Sürekli ayakta durduğumuz için şiddetli bacak ağrılarımız oluyor, huzursuz bacak sendromu deniyor sanırım. Bel fıtığı, boyun fıtığı, nefes darlığı, kas ve iskelet sistemi rahatsızlıkları… Hepimizde bu sorunlar var ama haberimiz yok. Benim boyun fıtığım 25 yaşında çıktı, bel fıtığım da var.
Eksik elemanla çalıştığımız için iş yükümüz ağır ve hep daha hızlı olmamız bekleniyor. Örneğin, iş güvenliği bir koliyi kaldırmak için oturup kalkarak koliyi kaldırmak gerektiğini yazar. Biz aceleden, baskıdan olabildiğince çabuk olmak zorundayız. Yani işçinin sağlığına yönelik önlemlerin doğru düzgün alındığını söyleyemem. Hatta size maske takma ile ilgili bir örnek vereyim:
İlk başta insanlarda korku oluşmasın diye maske takmamıza izin vermediler, sonra insanlar “Neden maske takmıyorlar?” diye şikayetçi olunca maske takmamıza izin verdiler.
Fiziksel rahatsızlıkların yanında psikolojik rahatsızlıklarımız da var. Müşteri tarafından aşağılanabiliyoruz. Bunlar bizim psikolojimizi çok kötü etkiliyor ve o noktada çalışanının yanında duran bir yaklaşım göremiyoruz. Duygu durumu bozukluğu oluşuyor; keyfim yerindeyken bir anda yönetici anlamsız bir şekilde bağırabiliyor.
Market işleri bütün çalışanlar için zor olmakla birlikte kadın çalışanlar için de çok zor. Ağır iş yükü, ağır kaldırma gibi sebeplerle ara kanamalar oluyor. Hamilelik süreci zorlu geçiyor, kadınların düşük yapma oranı çok yüksek ve zaten hamile olduğun bilindiğinde sana eksikmişsin gibi davranılıyor.
Son olarak, diğer market çalışanlarıyla iletişim halinde misiniz? Birlikte yürüttüğünüz çalışmalar var mı?
Pandemi sebebiyle çalışma şartlarımız zorlaştı. Bu dönemde diğer market çalışanlarıyla internet aracılığıyla ve avukatların da katılımıyla bir araya gelip, haklarımızın neler olduğunu konuştuk. Sistem öyle bir işliyor ki, işçiyi işçiye kırdıran bir durum var. “Sana ikramiye vereceğim, seni yükselteceğim.” gibi vaatlerle işçileri birbirine karşı dolduruyorlar.
Biz bunlara karşı da mücadele etmeye çalıştık ve Barkod Dayanışma Ağı’nı oluşturduk. 4 sene önce sorunlarımızı mizahi bir dille anlatan bir dergi çıkardık ve kalabalıklaşmaya başladık. Barkod Tiyatro Topluluğu’nu kurduk ve Harun Güzeloğlu hocamızın da desteğiyle kendi yazdığımız oyunumuzu sahnelemek için çalışmalara başladık, bir seneye yakın çalıştık ve tam oyunumuzu sahneleyeceğimiz sırada pandemi ortaya çıktı. Çalışmalarımıza devam edeceğiz.
Yorum Yapın