Çalışanların mobbing kaynaklı depresyon, panik atak, kalp krizi, beyin kanaması gibi sorunlar yaşadığı, kimi durumlarda intihar ettikleri biliniyor. Çalışma saatleri uzayıp, insanların üzerindeki verimlilik baskısı ve işten atılma korkusu arttıkça uygulanan mobbing de artabiliyor. Bu konuyu Mobbing ile Mücadele Derneği Başkanı İlhan İşman ile konuştuk.
Öncelikle, size son zamanlarda sıklıkla kullanılan mobbing kavramının ne olduğunu soralım.
Mobbing kavram olarak; “İşyerlerinde bir veya birden fazla kişi tarafından, diğer kişi ya da kişilere yönelik gerçekleştirilen, belirli bir süre sistematik biçimde devam eden, yıldırma, pasifize etme veya işten uzaklaştırmayı amaçlayan; mağdur ya da mağdurların kişilik değerlerine, mesleki durumlarına, sosyal ilişkilerine veya sağlıklarına zarar veren; kötü niyetli, kasıtlı, olumsuz tutum ve davranışlar bütünüdür. Psikolojik taciz davranışı açık ve doğrudan, gizli ya da dolaylı yapılabilir. Özellikle kontrol mekanizmasının yetersiz olduğu, liyakat, ehliyet ve adalet ilkelerinin zedelendiği ortamlarda mobbing sıkça görülüyor.
Mobbing duygusal bir saldırıdır; yaş, ırk, cinsiyet ayırımı gözetmeden taciz, rahatsız etme ve kötü davranış yoluyla herhangi bir kişiye ya da gruba yönelir. Rastgele olmayıp, kasıtlı, sistematik ve planlı olan mobbingin amacı, kişiyi ya da grubu iş yaşamından dışlamak, pasifize etmek ve yıpratmaktır.
Mobbing kurumlar için bulaşıcı bir hastalık gibidir. İyileştirici önlemler alınmazsa kurumun bütün yaşamsal organlarına yayılır. Çalışan personelde, işletmeye ve çalışma arkadaşlarına olan güven ve saygı azalır, motivasyon düşer; çalışma ortamı ve çalışanlar arasında uyumsuzluk başlar, iş verimliliği düşer. Tüm çalışanlarda sistematik bir baskı yaratır. Çalışanların performanslarını düşürür. Dayanma güçlerini yok eder. Çalışan; özel taktiklerle ya da zorbaca baskılarla yıldırılır, iş ortamından dışlanır. Süreç, işe son verilmesi ya da kişinin ayrılması ile tamamlanır. Bu sonuç, çoğunlukla mobbingin bitmesi anlamına da gelmez çünkü benzer bir iş kolunda çalışmak zorunda olan kişi kötü huylu, asi ya da işten anlamaz olarak damgalanarak, referansları kirlenmiş olur.
İş, insan yaşamında öncelikli ve özellikli bir önem ifade etmektedir. Nedeni, işin kimliğin bir parçası haline gelmiş olmasıdır. Mobbing insan kaynaklı bir felakettir. Mobbing sadece bireysel bir saldırı olmayıp, toplumun huzurunu doğrudan etkileyen bir saldırıdır.
Mobbinge biz “işyeri kanseri” diyoruz çünkü deneyimli insan kaynağımız olan beşeri sermayemizi yok ediyor. Çalışma barışını bozuyor, onurlu çalışma hakkını ayaklar altına alıyor. Öyle ki çekilmez bir ağırlık ve yoğunluk derecesine ulaştığında, çalışanın manevi bütünlüğünü tehdit ediyor, yaşamını derinden etkiliyor. Kendini, çalıştığı kurumu, ailesini, sosyal çevresini ve toplumu olumsuz yönde etkileyerek, bir toplumsal kangrene dönüşebiliyor. Mobbing sonucu ileri aşamalarda kalp krizleri, beyin kanamaları nedeniyle ölümlere yol açıyor, intihara ve cinayetlere sebep oluyor.
Mobbing şikayetlerinin beyaz yakalı çalışanlar arasında daha yoğun olduğunu görüyoruz. Konuyu bir de beyaz yakalılar açısından değerlendirir misiniz?
Beyaz yakalılar açısından baktığımızda, bilgi ve birikimiyle kurumuna önemli katma değerler üretmiş, itibar kazandırmış çalışan, aldığı yüksek ücret nedeniyle gözden çıkarılabilmekte, kazandırdığı know-how artık kurum bünyesinde olduğu için aynı işi yapacak ve daha az ücretle çalışacak, genç bir çalışanla değiştirilme yoluna gidilebilmektedir. Özel sektördeki bazı firmaların mobbingi; çalışanı yıldırarak kendi isteği ile işten ayrılmasını sağlamak ve bu yolla kıdem ve ihbar tazminatını ödememenin bir İK politikası olarak uyguladığını da görüyoruz.
Kurumsal olarak yıpratma aşağılama olduğunda, hiyerarşik yapı ortadan kalkmakta ve çözülme ile kurum içi mobbing uygulaması artmaktadır. İleri teknoloji çağında, esnek zaman ve özgür mekânda çalışabilme şansının, aslında beyaz yakalı çalışanlar için bir şans değil, daha fazla yük anlamına geldiğini görüyoruz. “Digital çağ” öncesine göre günümüzde işyeri stresi, beyaz yakalı çalışanlarda daha fazla psikolojik hastalığa sebep oluyor. Özellikle plaza çalışanları diye tanımladığımız kesim cep telefonu, e-mail, whatshapp ve benzeri araçlarla sürekli kontrol altında tutuluyor ve bu araçlarla izleniyor. Neredeyse 24 saat, iş için yöneticinin emrinde “hazır ol”da bekletilen modern kölelere dönüşüyor.
Buna karşın mobbing davranışları, örgüt yönetimleri tarafından özel bir strateji olarak görmezlikten gelinmiş, mobbing bir suç olmasına rağmen mobbinge müsamaha gösterilmiştir. Genellikle kurum içi denetim yolları kapalı olabilmektedir. Örneğin, mobbingin tepeden gelmesi durumunda mobbingcinin hem şikayet edilen hem de ceza verici olması ve sistemin taciz eden yöneticilere büyük imkanlar sağlaması, kurumlar için büyük sorun oluşturuyor.
Mobbing ile mücadele; ülkemizin beşeri sermayesi olan deneyimli, birikimli insanların heba edilmemesi; çalışanların verimli, huzurlu, sağlıklı ortamlarda çalışması ve işyeri verimliliğinin artması adına çok önemlidir. Bu nedenle mobbing ile mücadele ülkemiz adına milli bir meseledir.
Mobbinge uğrayan bir çalışanın hakları nelerdir?
Öncelikle belirtmem gerekir ki, Türk Hukuk Sistemi’nde direkt olarak mobbingi tanımlayan, ceza ve yaptırımlarını ortaya koyan, müstakil bir “Mobbing ile Mücadele Kanunu” bulunmamaktadır. Bu nedenle diğer kanunların ilgili maddelerinden yola çıkılarak hüküm verilmektedir. Ayrıca ülkemizin uluslararası sözleşmelerden doğan yükümlülükleri vardır.
Ülkemizin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, AB (Avrupa Birliği) Sosyal Şartı’nın 26.maddesi, ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü) prensipleri, İnsan Hakları Beyannamesi, Anayasamızın 10. 17. 49. ve 50. maddeleri, Borçlar Kanunu’nun 58. ve 417.maddeleri, Medeni Kanunun kişilik haklarını düzenleyen 24. ve 25. maddeleri bu duruma ilişkindir. Ayrıca 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 8. 10. ve 125/d bendi, Türk Ceza Kanunu’nun 94. işkence 96. eziyet 117. İş ve çalışma hürriyetinin ihlali, 121. Dilekçe hakkının kullanılmasının engellenmesi 123. Kişilerin huzur ve sükununu bozma 125. Hakaret 257. Görevi kötüye kullanma ve 267. İftira maddeleri, İş Sağlığı ve İş Güvenliği Kanunu, İş Kanunu’nun 5. Eşit davranma ilkesi ve 77. İşverenlerin ve işçilerin yükümlülükleri maddeleri kapsamında idari, cezai ve tazmini gereken suçlardandır.
Anayasamız: “Çalışma, herkesin hakkı ve ödevidir. Devlet, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri alır.” demektedir. Demek ki çalışmayı desteklemek, çalışma barışını korumak için gerekli tedbirleri almak öncelikle devletin görevi.
Mobbing konusunda atılmış ilk adım ise 19 Mart 2011 tarihinde yayımlanan 2010/2 sayılı “İşyerlerinde Psikolojik Tacizin (Mobbing) Önlenmesi” Başbakanlık Genelgesidir. Bu genelge mobbing ile mücadele konusunda ülkemizdeki ilk idari düzenlemedir. Bu düzenleme ile mobbingin önemine vurgu yapılmıştır. Mobbing tanımlanmış, çalışanların psikolojik tacizden korunması amacıyla alınacak tedbirler sıralanmıştır.
Bu genelgeye göre işyerinde psikolojik tacizle mücadele öncelikle işverenin sorumluluğunda olup işverenler çalışanların tacize maruz kalmamaları için gerekli bütün önlemleri alacaktır. Bütün çalışanlar psikolojik taciz olarak değerlendirilebilecek her türlü eylem ve davranışlardan uzak duracaklardır. Toplu iş sözleşmelerine, işyerinde psikolojik taciz vakalarının yaşanmaması için önleyici nitelikte hükümler konulmasına özen gösterilecektir.
Psikolojik tacizle mücadeleyi güçlendirmek üzere Çalışma ve Sosyal Güvenlik İletişim Merkezi, ALO 170 üzerinden psikologlar vasıtasıyla çalışanlara yardım ve destek sağlanacaktır. Çalışanların uğradığı psikolojik taciz olaylarını izlemek, değerlendirmek ve önleyici politikalar üretmek üzere Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bünyesinde Devlet Personel Başkanlığı, sivil toplum kuruluşları ve ilgili tarafların katılımıyla “Psikolojik Tacizle Mücadele Kurulu” kurulacaktır. Denetim elemanları, psikolojik taciz şikâyetlerini titizlikle inceleyip en kısa sürede sonuçlandıracaktır.
Psikolojik taciz iddialarıyla ilgili yürütülen iş ve işlemlerde kişilerin özel yaşamlarının korunmasına azami özen gösterilecektir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Devlet Personel Başkanlığı ve sosyal taraflar, işyerlerinde psikolojik tacize yönelik farkındalık yaratmak amacıyla eğitim ve bilgilendirme toplantıları ile seminerler düzenleyeceklerdir.
Peki, bu genelgenin yükümlülükleri yerine getirildi mi?
Tam bir soru işareti. Genelgenin yayımlanmasından bugüne kadar yaklaşık 10 yıl geçmiş olmasına rağmen, maalesef mobbing nedeniyle kalp krizleri, beyin kanamaları sonucu ölümler gerçekleşmiş; işyeri kaynaklı intihar ve cinayetler ortaya çıkmıştır. Gerekli tedbirler alınmaz ise muhtemeldir ki çalışma hayatında aynı süreci yaşamaya devam edeceğiz.
O zaman size toparlayıcı ve temel bir soru sorayım: Mobbingi önlemek için devlet ne yapmalı?
Öncelikle uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan yükümlülükleri yerine getirmelidir. Burada 2019 Haziran ayında İLO tarafından yayımlanan ve imzaya açılan 190 sayılı sözleşmeye özellikle vurgu yapmakta fayda var. 190 Sayılı İLO sözleşmesiyle çalışma hayatında yaşanan şiddet ve tacize karşı uluslararası standartlar oluşturulmuştur. 190 sayılı uluslararası İLO sözleşmesinin, Uluslararası düzeyde kabul görmesi ve ülkemiz tarafından da imzalanması, çalışma hayatımız için çok önemli bir gelişme sağlayacaktır. Bu sözleşmeyi ilk imzalayan ülke Uruguay olmuştur. İkinci olarak da Fiji imzalamıştır.
190 sayılı sözleşme, iş dünyasında şiddet ve tacizin önlenmesini amaçlamaktadır. Sözleşme, çalışma hayatında şiddet ve tacizin bir insan hakkı ihlali veya istismarı olduğunu, fırsat eşitliğine yönelik bir tehdit oluşturduğunu vurgulaması açısından da önemlidir. Sözleşme ile tanımlanan kapsama alanının oldukça geniş olduğunu görüyoruz. Bu sözleşme; sadece işyerinde değil, işle ilgili gezi, seyahat, eğitim, etkinlik veya sosyal faaliyetler sırasında; işle ilgili, bilgi ve iletişim teknolojileri dahil, iletişimde; işveren tarafından sağlanan konaklamada; işe gidiş-gelişte meydana gelen bütün şiddet ve tacizi de kapsama alanına alıyor.
Yeni uluslararası çalışma standardı, statülerine bakmaksızın tüm işçi ve çalışanları korumayı amaçlıyor. Eğitimdeki kişileri, stajyer ve çırakları, istihdamı sonlandırılan işçileri, gönüllüleri, iş arayanları ve iş başvurusunda bulunanların da şiddet ve tacize karşı korunmasını öngörüyor.
Şiddet ve tacize sadece alt düzey çalışanların değil, işveren yetkisini kullanan veya işverenin görev ve sorumluluklarını yerine getiren bireylerin de maruz kalabileceğini kabul ediyor.
Derneğimiz; 190 Sayılı sözleşmenin ülkemiz tarafından da imzalanması için açık çağrı yapmıştır. Sözleşmeye imza atmak yeterli mi derseniz elbette yeterli değil. Ancak işyerlerinde taciz ve şiddetin önlenmesi adına ülkemiz için önemli bir kararlılık beyanı olacaktır.
Devlet ne yapmalı sorusuna cevabımız; elbette öncelikle kanun yapmalı. Kamu ve özel sektördeki mobbingin durdurulması için, her gelişmiş ülkede olduğu gibi hiç vakit kaybetmeden, dünyadaki iyi uygulama örnekleri, ülkemizin sosyal ve kültürel birikimleri ve de bugüne kadar mağdur olmuş kişilerinin deneyimleri ve yaşadıklarını da dikkate alarak, kapsamlı bir çalışma ile ülkemize has müstakil bir MOBBİNG KANUNU çıkarılmalıdır. Derneğimiz bu kanunun çıkarılması için çalışmalarını sürdürmektedir.
Yorum Yapın