Çapa-Tıp’ta uzun bir süreden beri temizlik görevlisi olarak çalışan ve sendika baş temsilcisi olan Caner Kutlu sağlık alanında sendikal mücadeleyi, taşeron sistemi, sistemin işçiler aleyhine yarattığı zorluk ve haksızlıkları anlattı.
Kısaca kendinizden bahseder misiniz?
İsmim Caner Kutlu, 1978 Diyarbakır doğumluyum. 20 yıldız sağlık alanında, 17 yıldır da Çapa Tıp’ta çalışıyorum. Temizlik görevlisiyim,6-7 senedir de temizlik şefiyim.
Sağlık alanında taşeronluk sisteminin yaygınlaştığını biliyoruz. Çapa-Tıp da taşeronluk sistemine muhalif eylemlerle gündeme geliyor. Bu açıdan size öncelikle ne tür zorluklar sonrasında örgütlü mücadeye karar verdiğinizi sormak istiyorum.
Bu süreç aslında2006-2007 yıllarına dayanıyor. O zaman Türk- İş’e bağlı Belediye İş Sendikası’nda örgütlendik, yetki de aldık ama 55 yaş üstü olan ve diploması olmayanı işten çıkardılar. Yaklaşık 70 kişilik bir gruptan bahsediyorum. 160 gün boyunca, bu haksız uygulamaya karşı mücadele verdik, grev yaptık. Bağlı olduğumuz sendikanın tutumundan sonra sendikadan soğuduk, ama 2017 yılında bazı sağlık çalışanı arkadaşlarımız Taşeron İşçilerle Dayanışma Derneği’ni kurdu, bizler de derneğe üye olduk. Örneğin, senelik izin hakkımızı da yemek hakkımızı da vermiyorlardı. Bu hakları dernekte verdiğimiz mücadeleyle birlikte kazandık.
Senelik izin hakkınızın ya da yemek hakkınızın verilmemesi taşeronluk sistemiyle ilgili sanırım.
Evet, o zamanlar öyleydi; yol ve yemek masrafı da dâhil asgari ücret alıyorduk, ama şimdi yemek veriyorlar. Taşeronluk sisteminde sigortaya her ay giriş-çıkışımız yapıyorlar. Haftada 6 gün 48 saat çalışıyoruz, bu 48 saatin 3 saati yemek molası.
Taşeron işçiliği bir nevi emek ve emekçi dolandırıcılığıdır.
Görüldüğü gibi çalışma koşullarımız kötü. Biz bu koşullara karşı, en başından beri tek bir şey için mücadele ettik. “Sağlık işi ekip işidir.” dedik, biz hep bunu bildik ve bunu söyledik. Bizler kâğıt üzerinde dışarıdan hizmet sunan geçici elemanlar gibi gösteriliyoruz. Aracı firmalar üzerinden hakkımız yeniyor ve birileri sırtımızdan açıkça nemalanıyor. “Dolayısıyla bu taşeron işçiliği bir nevi emek ve emekçi dolandırıcılığıdır, suçtur.” dedik. Buna karşı “Biz hepimiz hastanenin asli işini yapıyoruz ve asıl elemanız. O nedenle de kadrolu işçi olmamız gerekir.” dedik. Hep birlikte bunun arkasında durduk, geniş destek aldık, mücadele edip kazandık. Yoksa kimse bize lütfedip kadro falan vermiş değil.
Sonrasında, 2016 yılında kadrolarımızı aldık, o zaman da gördük ki, verilen bu kadro, asıl kadro değil. Asıl kadroda olan arkadaşlar 4.500 TL.’den düşük ücret almıyorlar ama bizim koşullarımızda bir düzelme yok, hala yerimizde sayıyoruz.
Örneğin, benim 3400 lira maaşım, 1600 lira kiram var, ödemem gereken kredi var, 2 tane de çocuğum! Haliyle bu işin yanında başka işler de yapmak zorunda kalıyoruz. Hastane de mesaiye kaldığımızda mesai ücreti ödemek yerine izin veriyorlar. O yüzden işten çıkınca düğün salonlarına temizliğe, garsonluğa gidiyoruz.
Bu arada, biz derken, Çapa-Tıp’da çalışan 1600 kişilik bir gruptan bahsediyorum. Güvenlik, hasta bakıcı, kayıt elemanı, sekreter, temizlik görevlisi… Hepimiz taşeron firmadan giriş yaptık ve aynı durumdayız.
Kadroya geçiş ile birlikte ne tür iyileştirmeler olacaktı?
Biz kadroya geçerken “Herkes tüm haklarını alarak geçecek.” denildi. Örneğin, biz asgari ücretin yüzde 35 fazlasını alıyorduk; yüzde 60 ile 100 oranında fazlasını alan vardı. 2018 yılında kadroya geçtik ve maaşlarımız da iyileştirme oldu. Nisan ile Ocak ayı arasında daha yüksek maaşlar aldık. 2019 yılı Ocak ayına kadar bu durum devam etti. Ocak ayından itibaren ise asgari ücret farklarını vermemeye başladılar ve hala vermiyorlar, durup dururken kestiler. Bu dediğim durum, sadece bu hastane çalışanları için geçerli değil, Türkiye’de ücretinin ödenmemesinden mağdur olan 400 bin kişi var. Bu sebeple yüzlerce binlerce dava açıldı. Ankara 28. İş Mahkemesi dışında bütün davalar reddedildi. Bir tek 28. İş Mahkemesi, “Ödenmeyen bu paralar, çalışanların asıl alacaklarıdır; bunları vermek zorundasınız.” diyor. Yargıtay ise ısrarla reddediyor.
Yargıtay hangi gerekçeyi sunarak reddediyor?
Yargıtay’ın açıklaması şu: Kadroya geçildiğinde yapılan sözleşme, sözleşmenin geçerlilik süresi boyunca ücretin Ocak ayına kadar ödendiği şekilde ödenmek zorunda olduğuna dair bir ibare yer alıyorsa, haklısınız. Ancak, bu ibare yoksa o şekilde ödenmesi de şart değildir.
Kadroya alım süreci öncesinde, işçilerin açtıkları davalar vardı ve işçiler bu davaları kazanıyordu. 100 bin lira bile tazminat alan bile oldu. Sonrasında, kadroya geçme şartı olarak bizden feragatname istediler. “Davalarınızdan vazgeçeceksiniz, yoksa kadroya geçemezsiniz!” dediler. İnsanlar da kadroyu duyunca hemen kabul edip davalarını geri çektiler. Sonunda da ne o davadan gelecek paralarını alabildiler ne de kadrolu olup daha iyi ücretlere kavuşabildiler. Bir de davadan çekildikleri için avukata para ödemek zorunda kaldılar.
Tahmini olarak maaşların eksik ödenmesiyle bir işçinin ne kadarlık bir alacağı ödenmemiş oldu?
Bir kişinin alacağı faizsiz en az 25 bin lira. Her ay maaşı 600 lira kadar eksik alıyoruz.
Peki, sendikalaşma oranı yüksek mi?
Eskiden hepimizin iş kolu ayrıydı. Örneğin, temizlik personeli Genel-İş’te; kayıt elemanları Büro- İş’te; hasta bakıcıları hizmet alanında örgütleniyordu. 2020 yılı Ocak ayında herkesin iş kolu Sağlık olarak belirlendi. Bunun sonucunda, hepimiz aynı sendika altında toplandık. 1600 işçi arasında 1360 üyemiz var. Seçim oldu, baş temsilci seçildim. Benimle birlikte 5 temsilci daha var.
Son olarak, konuyu meslek hastalıkları ve iş kazalarına getirmek istiyorum. Bu alanda yaşanan meslek hastalıkları neler? Ayrıca, tıbbi atıklarla temas ediyor olmanız sebebiyle sadece meslek hastalıkları değil, iş kazası oranları da yüksek diye biliyoruz.
Evet, tıbbi atık gerekli önlemler alınmadığı takdirde çalışan için büyük risk. Dediğiniz gibi iğne batması sebebiyle sorunlar yaşıyoruz. Kimyasal maddelere de maruz kalıyoruz. Yine de meslek hastalığı dediğinizde ilk akla gelenler bel fıtığı, lif kopması, omuz yırtığı, sinir sıkışması, boyun fıtığı gibi eklem ve kas hastalıkları. Gerçi, bunları meslek hastalığı olarak değerlendirmiyorlar bile.
COVID-19’u da meslek hastalığından saymadılar. Oysa buradaki neredeyse herkes COVID-19 geçirdi. O süreçte 54 gün hastanede kaldım. İlk günler maske sıkıntısı yaşadık, sonradan eksikler tamamlandı ama çok yoğun çalıştık. Buna rağmen bir kuruş fazla para almadık.
Şunu da ekleyeyim, haksızlık olmasın, işçi sağlığı ve güvenliğine yönelik eğitimler aksatılmadan veriliyor.
İnsan buradan emekli de olsa sakat olarak emekli olur.
(Konuşmamıza katılan temizlik görevlisi Serdar şunları ekledi.)
Moloz taşıyoruz, hurda taşıyoruz. Örneğin, bayramdan önce 3 kamyon yük taşıdık ve 2 kamyon hurda yükledik. Lağım bile temizliyoruz. Burada binalar yapılıyor ya… Onların taşımasını, boşaltmasını biz yapıyoruz. Normalde bizim iş tanımımız da yer almıyor, ama bir alanda eleman yetmeyince bize o işi yaptırtıyorlar. Yıllardır benzer durumları yaşıyoruz. Zerre acımaları yok! Emekliliğe 5 buçuk senem kaldı, ama insan buradan emekli de olsa sakat olarak emekli olur.
Aldığımız paralar da asla geçinmeye yetecek düzeyde değil. Maaşımızdan asgari geçim indirimini ve yol parasını çıkarttığımızda 2.850 TL. gibi bir para kalıyor elimizde. Çapa’da oturuyorum. Burada en kötü evin kirası bile 1000- 1500 lira arasında değişiyor. 3000 TL. elime para geçiyorsa, yarısı kiraya gidiyor. 3 tane de çocuğum var. Hangi birine yetişeyim! Mecburen elimize daha çok para geçmesi için fazla mesaiye kalıyoruz, bayramlarda çalışıyoruz. Yoksa ben de istemez miyim bayramda ailemle tatil yapmayı, ama bu bayramda da 4.5 gün mesai yapacağım.
Yorum Yapın