İşsiz bırakılmakla tehdit edilerek lağım temizlemeye zorlanan, Hepatit B mikrobu kaparak kısa sürece hastalanan ve karaciğer nakli yapılmasına rağmen hayatını kaybeden Zafer Açıkgözoğlu’nun babası Abdullah Açıkgözoğlu ve kardeşi Emre Açıkgözoğlu’nu dinledik.
2014 yılında oğlunuzu kaybettiniz. Dava süreci de henüz tamamlanmadı. Size ilk olarak, oğlunuzun aniden hastalanmasını ve tedavi sürecini sormak istiyorum.
Abdullah Açıkgözoğlu: İki oğlum da hastanede iş buldular. İşe alınırken ikisinin de sağlık kontrolleri yapıldı, hiçbir sağlık sorunları yoktu. Bir gün, şiddetli yağmurdan dolayı lağımla ilgili bir sorun oluyor. Lağımı temizlemek için üç işçiyi görevlendiriyorlar.
Emre Açıkgözoğlu: Normalde vidanjör çağırıyorlarmış ama o gün işçiye yaptırmak istediler.
Abdullah Açıkgözoğlu: Bu görevlendirdikleri işçilerden biri, Zafer. Diğer ikisi ilk başta giriyorlar ama “Biz fena olduk.” diyerek çıkıyor ve acile gidip serum taktırıyorlar ama Zafer devam ediyor. İşçi arkadaşlarından biri Zafer’e “Sen girme, bu bizim işimiz değil.” diyor. Bunu diyen işçinin bir işi çıkıyor ve gidiyor oradan. O gittikten sonra şirketin bir yetkilisi “Bak Zafer, sen yenisin. Buraya giriyorsan gir, girmiyorsan işi bırak! Yoksa biz işten çıkarırız.” diyor. Sadece 1 gün yapıyor bu işi ve o bir gün de o hale gelmesine yetiyor.
“Girmezsen işten atılırsın!” diye tehdit eden kim?
Emre Açıkgözoğlu: Temizlik amiri, adı Cemil. Biz mahkemede, amirin adını özellikle söyledik, ama davada onun adı geçmiyor. Şirket müdürü ve şirket müdürünün yardımcısının adını, sorumlu olarak yazdılar.
Abdullah Açıkgözoğlu: Zafer işten atılmamak için lağıma girdi. Hem işi olmayan işi yaptırdılar hem de hiçbir önlem almadan oraya girmesi için baskı yaptılar. Hemen o gün hastalandı zaten.
Bir Cumartesi günü “Baba karnım ağrıyor.” dedi. “Hadi oğlum acile gidelim.” dedim. Bir serum takıp eve gönderiler, eve geldikten sonra daha da kötü oldu, o gece hiç uyumadı. Pazar günü bir daha gittik hastaneye. Bu sefer başka doktorlar vardı, Zafer’i genç bir kadın doktor muayene etti. Allah razı olsun ondan. Doktor “Zafer ne oldu sana böyle?” dedi. Zafer de “Yağmurun olduğu gün lağıma girdim” diye cevap verdi. Doktor tahlil istedi, baktı, muayene etti; sonra beni çağırdı “Abdullah Bey, Hepatit B diye bir hastalık biliyor musunuz?” dedi. “Yok kızım, bilmiyorum.” dedim. Doktor “Zafer’i her an kaybedebiliriz.” dedi. Hastanenin dekanını aradı, durumu anlattı. “Bizim personellerimizden Zafer Açıkgözoğlu’nun durumu iyi değil, Hepatit-B olmuş.” dedi.
Emre Açıkgözoğlu: Hepatit B teşhisini koyan bu doktoru sonradan bir daha ne gördük, ne de bulabildik. İlk tetkiklerini yaparken Zafer’in ayak çoraplarını çıkardı, baktık ki bütün parmakları yara olmuştu, enfeksiyon kapmıştı. Bir çizme bile vermemişler. Bir de orası, bir tek lağım da değil, orada tıbbi atık da var. Lağımda olduğu sırada eldiven bir şey de takmıyor. Suyun içindeyken eline iğne de batıyor, çıktığında söyledi.
Abdullah Açıkgözoğlu: Bu doktorun sayesinde, sağ olsun, önceden gittiğimizde bakmayan, serumla eve gönderen doktorların hepsi bu sefer Zafer’in başına toplandı. Hemen yoğun bakıma aldılar, 2-3 gün yattı.
O zamanlarda, işçi arkadaşlar dekanı görünce durdurmuşlar ve “Siz nereye gidiyorsunuz?” demişler. Dekan “Eve gidiyorum.” diye cevap verince “Burada, sizin sorumsuzluğunuzdan dolayı işçi ölüyor, siz eve gidiyorsunuz! Nasıl olacak bu iş! Bu çocuk burada ölürse bu hastaneyi yıkarız” demişler. Bunun ardından bizi hemen yeniden çağırdılar ve “Her yere haber verdik, ilk nakil sırası Zafer’e verilecek.” dediler.
Bir Çarşamba günü “Organ bulundu.” diye haber geldi, sevinçten havalara uçtuk. Zafer hemen ameliyata girdi, sabah 8’den akşam 5 buçuğa kadar ameliyatta kaldı. Servise yatırdılar, 15 gün yanında ben kaldım, odadan dışarı hiç çıkmadık. Ameliyattan sonra ne yediyse çıkardı, bir türlü düzene giremedi. Avuçla ilaç içti ama yediği her yemeği kustu. Yine de biraz toparlar gibi oldu. Eve geldik, burada da 15 gün yattı. Hiçbirimiz yanına gitmezdik, kapıdan yiyeceğini içeceğini verirdik. Evde kaldığı süre boyunca 2 günde 1 doktora götürdük. Tam iyileşmeden, sıkıntı çekerek 8-9 ay kadar daha yaşadı ama sonra tamamen kötüleşti.
Emre Açıkgözoğlu: Zafer iyileşir gibi olduğu kısa süre içinde sigortaya gitti, “Beni neden bu kadar kötü koşullarda çalıştırdınız? Raporu niye böyle yazdınız? Ben durup dururken hastalanmadım ki yaptığım işten dolayı oldu.” dedi. Sonra da sarılığa yakalandı, vücudu sapsarı oldu, 3 ay kadar da öyle yaşadı. Doktor “Sarılığa yakalanırsa kurtaramayız.” demişti zaten.
Abdullah Açıkgözoğlu: “Hastaneye gidelim.” dediğimde Zafer gitmek istemiyordu. “Orada bana bakmıyorlar, kötü davranıyorlar” diyordu. Bir gün gerçekten bir doktorun “Zafer buraya gelmeye alıştı artık. Alışkanlıktan geliyor.” dediğini kulaklarımla duydum. İnsan doktora derdi olmasa niye gitsin! Bunu duyduktan sonra 2 gün geçmedi, acile gittik. Yoğun bakıma aldılar, bir hafta kadar makinelerin gücüyle yaşattılar.
Emre Açıkgözoğlu: Ben de orada çalışıyordum, Diş Hekimliği bölümünde, aynı anda işe girdik. Zafer hastalandıktan sonra hastanede yatmaya başladı ve dava açıldı. Bundan sonra Diş Hekimliği Dekanı beni çağırdı, “Buyurun hocam.” dedim, “Bir şey söyleyeceğim ama benlik bir durum yok, haberin olsun!” dedi. “Siz hastaneyle davalık olmuşsunuz, o yüzden hastanenin dekanı işten çıkarılmanı bildirmiş.” dedi. Bunun üzerinden üç dört gün geçmedi, işten çıkartıldım.
Dava hala sonuçlanmadı, diye biliyorum. Dava sürecinden bahseder misiniz?
Abdullah Açıkgözoğlu: Dava 5 sene oldu, hala sürüyor. Birinci davayı kazandık, şimdi bir de Ceza Mahkemesi var.
Emre Açıkgözoğlu: Dava 2016 yılında açıldı, 2020 yılında da karara bağlandı. Sonra karara itiraz ettiler, istinafa gittiler. 1 seneden beri de bekliyoruz.
Davada sanık olarak şu isimler görünüyor: Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanı vekilleri Gülbahar Aksu Akın, Reyhan Serdaroğlu, Can Çifçik; İstanbul Üniversitesi Rektörü Mehmet Kaçar, Vurallar temizlik şirketinden Helin Hopalı ve Sefa Umut.
Abdullah Açıkgözoğlu: Dava çok uzadı, 15 Temmuz’dan dolayı da davanın hâkimi çok değişti. En sonunda bir erkek hâkim karara bağladı. Dosyayı yeniden inceledi ve sigortadan “İş kazasıdır.” yazısının eksik olduğunu, SGK’nın yazıyı göndermediğini fark etti. Eksik yazının hemen alınmasını istedi ve olabilecek en kısa süre için de dava günü verdi ve ilk dava sonuçlandı ama karara itiraz ettiler.
Kısa ömür uzamaz, uzun ömür kısalmaz derler ya… Ömrü kısaydı diyelim ama yok, ömrün kısalığıyla alakası yok. Ortada tedbirsizlik var, göz göre göre ölüme gitti oğlum.
Yorum Yapın